Münih'te bir düğün salonu
Tarih, 21 Kasım 2003 Cuma gecesi. Yer, Almanya'nın Münih kentinde bir düğün salonu. İçerde yaklaşık bin kişi var. Ancak düğün yapılmıyor. Takkeli, cüppeli ve sakallı cemaat yere bağdaş kurmuş, kürsüdeki beyaz sarıklı, kara sakallı adamı dinliyor.
Kara çarşaflı kadınlar da dinliyor adamı, ancak kara çarşafa kapandıkları yetmemiş; salonun vaiz ve cemaatten uzak bir bölümüne kapatılmışlar. Cüppeli ve sakallı adam bakın neler anlatıyor:
"Onun gece bir kapta yatağının altına koyduğu mübarek idrarını bir gece sahabelerinden biri içer. Muhammed ertesi gün sorar, 'Ne yaptın idrarımı?' diye. Sahabe der ki, 'Çok susamıştım, su zannedip içtim'. Muhammed güler. 'Artık sana da cehennemin ateşi işlemeyecek,' der. Muhammed'in dışkısı da mis gibi kokardı, mis. Sizi bilmem amma, ben bulsam içmez miyim, içmez miyim..."
İdrar içip dışkı yemek meraklısı skatofil vaizin adı, Cüppeli Hoca namıyla anılan Ahmet Ünlü ve dinleyicilerin hepsi, ne yazık ki Türk, sayın okurlar. Bu haber, Celal Özcan'ın imzası ve Orhan Gedik'in tüyler ürpertici fotoğraflarıyla Hürriyet gazetesinin 23 Kasım Avrupa baskısında, 'Münih'te Taliban Manzarası' manşetiyle yer aldı. Cüppeli Hoca, skatoloji ayininin sonunda kendisini dinlemeye gelen cemaate salonun tuvaletlerinden plastik bidonlara doldurulduktan sonra üfürükleyip tükürüklediği 'okunmuş' suları içirmiş. O pis su bidonlarının fotoğrafı da var gazetede. Ahmet Ünlü adlı cüppeli gudubet, bilmem hatırlar mısınız, 19 Ağustos depremi için 'Mevla faiz ve zina yuvalarını vurdu,' yorumunu yapan kişi! Diyelim ki kendisi, gerçekten skatoloji hastası, bir deli. Peki kendisini dinleyen ve okuduğu pis suları içen bin kişiye ne demeli? Onlar da mı deli? Hepsi mi? Eğer bu sorunun yanıtı 'evet' ve hepsi deliyse, toplu olarak çıldırmalarına yol açan hastalığın adı ne?
İnsan 'gibi' doğan iki ayaklıları, mübarek çişe kakaya acıktırıp, murdar domuz yemekten alıkoyan sendromun bir adı olmalı...
Bilmem Afganistanlı Talibanlar, Hz.Muhammed'in idrar-dışkı lezzeti konusunda vaaz verip, ah olsa da yesek diyorlar mıydı? Tecavüz ettikleri kadınları, kız ve erkek çocukları kafalarını taşla ezerek öldürdükten sonra girdikleri günahın cezası, cehennem ateşinde yanmamak için kimin hangi pisliğini sevaptır diye yediler acaba? Ama haberdeki kökten skatofil güruhu, bizim Talibanlar. Üstelik, Kaplancılar bile değil, zararsız sayılanlar. Ve Almanya'da bizim ellerden, T.C. pasaportlu böylelerinden on binlerce var... Ya Türkiye'de? Acaba kaç yüz bin ya da milyonlar?
Ne tuhaftır ki Almanya, Hıristiyanlığın ortaçağından bildikleri geriliği bile değil, hiçbir dinle açıklanmayacak bir çağdışılığı temsil eden bu ucubelere 'demokrasi' diye tahammül ediyor. İyi de suç işlemiş olanlarına, Türkiye tarafından iadesi istenen Kaplancılara da kucak açıyor, dokunmuyor, zaten iade de etmiyor. Acaba neden?
Ne tuhaftır ki Türkiye, kimyasal madde ithalatının hemen tamamını Almanya'dan yapıyor. Örneğin, herkesin her yerde satın alabileceği zararsızlıkta olup dört kamyonete doldurulunca patlayan malum kimyasal ürünleri, birileri merak edip nereden geldiler diye tek tek araştırsa, diyorum... Almanya'dan ithal edildikleri gibi, belki de bir tek şirketin, tek bir devasa şirketin adı çıkar ortaya, kim bilir?
Ama tabii, böyle bir araştırmayı henüz o maddeleri kullanan terörün adını koyamayanlar yapacak değil herhalde. Çünkü terörün adını koysalar, köktenci sendromun adını koymak gerekecek. Sendromun adını koysalar, Almanya'nın niçin bazılarını barındırdığı anlaşılacak. Belki de.
26-11-2003 Radikal Gazetesinden alınmıştır.